Tolga Tören -
Kısa bir süre önce, 2016 yılında yayımlanan ve imzacıları arasında yer aldığım “barış bildirisi” nedeniyle 2017’de kamu görevinden ihraç edilmemin mahkemece onaylandığı haberini aldım.
Elbette bireysel bir hikâye değil bu. Yüzlerce meslektaşın 2016 yılından beri deneyimlediği süreçteki hikâyelerden yalnızca birisi. Ben kendi payıma düşeni, ancak kendi gözümden, kendi durduğum yerden ifade edebilirim.
Önce hatırlatma:
2017 yılında birçok meslektaş gibi önce üniversiteden, sonra da kamu görevinden ihraç edildiğimde; pasaport iptali ve ceza davasına ek olarak beliren en önemli engel, ihraca karşı mahkemeye gitme hakkının tanınmaması ve ihraçları Olağanüstü Hal Komisyonu adında, kararı baştan belli bir komisyonun incelemesiydi.
Bu komisyonun “incelemesi” dört yıl sürdü. Komisyon, 2021 yılında, birçok meslektaşın başına geldiği üzere, benim itirazımı da reddetti ve ihraca onay verdi. Komisyonun bu şaşırtıcı olmayan tutumu, en azından karşısında dava açılabilecek bir karar anlamına geliyordu.
Nitekim ben de çoğu meslektaş gibi komisyonun kararına idare davası açtım ve bu dava 2023 yılında lehime sonuçlandı. Böylelikle, daha önce üniversitenin idari kararları ile görevime son vermiş olmasına karşı açtığım davaları da kazanmış olduğumdan göreve dönüş hakkı elde ettim.
Ama bunun sonrasında da bir takım başka idari engellerle uğraşmak ve onlara karşı da dava açmam gerekti. Açtım ve onları da kazandım.
İsmimi, diğer meslektaşlar gibi KHK listesine yazdırmakta beis görmeyen üniversitenin, bu karara karşı bir üst mahkemeye gitmemesi söz konusu olamazdı elbet. Nitekim olmadı ve kararı bir üst mahkemeye taşıdı üniversite.
İşte o dava da iki yılı aşkın bir süre sonra sonuçlandı. Dosyama bakan bölge idare mahkemesi, Olağanüstü Hal Komisyonu’nun ihracımı onaylayan kararına karşı itirazımı yerinde bulmayarak Komisyon’un kararını onayladı. İhracıma yol açan hususun, yani “barış imzasının” dışında, kriminalize etmeye dönük bir dizi iddia ile birlikte.
Mersin Üniversitesi’nde “atılma sıramı” beklerken yayımladığım Biz suça ortak olmadık, ya siz? başlıklı yazıyı şu sözlerle bitirmiştim:
“...Savaşın yıkıcılığına darbe karanlığı eklenmiş, darbe karanlığının hemen sonrasında, Walter Benjamin’in deyimiyle olağanüstü olan olağan, istisna olan kural olmuşken, biz de hatırlatalım: Savaş devam ediyor. Savaşı durduramamak bize dert oldu; ama önünüzde eğilmedik, size biat etmedik, bu da size dert olsun.”
Üniversite’den ihraç edildiğime dair tebligatı aldıktan hemen sonra yayımladığım Mersin Üniversitesi Rektörü’ne Açık Mektup başlıklı yazımda ise önce şu satırları not düşmüştüm:
“…Not düşme gereği duymakla birlikte, bu keyfiyet ve hukuksuzluk bahsinden daha fazla devam etmeyeceğim. Keza, hukukun kerameti kendinden menkul bir şey olmadığını, içinde yaşadığımız toplumsal ilişkiler setinin açığa çıkardığı güç ilişkileri çerçevesinde belirlendiğini bilebilecek politik deneyime sahibim. (…)
Bu bağlamda, uluslararası hukukun temel kavramları ile ya da ‘nötr’ bir ifade ile ‘hukuksuzluk’ olarak tanımlanabilecek kararınızın, verili güç ilişkileri dikkate alındığında ve 653 oyun kullanıldığı rektörlük seçimlerinde sadece 80 oy alarak üçüncü sıradan rektör atandığınız gerçeği ile birlikte düşünüldüğünde, rolünü layıkıyla yerine getirme çabasıyla/kaygısıyla tutarlı olduğunu düşünüyorum. Nitekim, ‘egemen, olağanüstü hale karar verendir’ ve işletmeye çalıştığınız da ‘egemenin hukuku’dur, ‘hukuksuzluğun hukuku’dur, bu anlamda reddettiğimizdir…”
Sonra da ekledim:
“...Savaşı durduramamak bize dert oldu; ama suçunuza, suçlarına ortak olmadık, önünüzde de eğilmedik, bu da size dert olsun. Arz ederim!”
Şimdilik çatışmalar durdu, büyük ölçüde jeopolitik nedenlerle de, "Terörsüz Türkiye" olarak adlandırılmış yeni bir “süreç” başlamış durumda. Bu süreci geçtiğimiz yıl guzelgunlergorecegiz.net’te yayımladığım dört yazı ile analiz ettim. Bu analizlerin özünü de "İç cephe"den hareket eden bir neo-İttihatçılık başlıklı ilk yazıda dile getirilen şu satrlar ifade ediyor:
“…iktidarın bu ‘çözüm sürecini’, siyasi ve iktisadi krizine bir çözüm olarak değerlendirmek isteyeceği; yayılmacılığının ve daha önce de denediği üzere, Kürt siyasetinin en genel manada solla ve diğer toplumsal muhalefet dinamikleri ile ilişkisini zayıflatmanın bir kaldıracı olarak kullanma çabasında olacağını akıldan çıkarmamak gerekiyor. ‘Kent uzlaşması’ ve HDK operasyonlarını, kayyum atamalarını bu çerçevede de ele almak mümkün.”
Böyle düşünmekle birlikte, başta DEM Parti olmak üzere, en genel manada solun bu süreç yokmuş gibi, bu sürece kendisini dışsallaştırarak siyaset yapabileceğini de düşünmüyorum. Bu uzun bir tartışma elbet ve bu notun amacı da bu değil.
Sadece ilk defa ihraç edildiğimde neredeysem orada olduğumun altını, bir kere daha çizmek:
“...Suçunuza, suçlarına ortak olmadık, önünüzde de eğilmedik, bu da size dert olsun.”
“Yort savul!”*
---
* Bu yazı Ece Ayhan'ın bu güzel şiirini anmak için bir vesile de olsun.
Yort Savul
Yort Savul
Arif Çağlar için
1. Atlasları getirin! Tarih atlaslarını!
En geniş zamanlı bir şiir yazacağız
2. Harbi karşılık verecek ama herkes
Göğünde kuş uçurtmayan şu üç soruya
3. Bir, Yeryüzüne nasıl dağılmıştır
Tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar?
4. İki, Daha yavuz bir belge var mıdır ha
Gerçeği ararken parçalanmayı göze almış yüzlerden?
5. Üç, Boğaziçi bir İstanbul ırmağıdır
Nice akar huruc alessutanlarda bayraksız davulsuz?
6. Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız
Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yoluk
7. Çocuklar ile bile muhbirler! ve bütün ahali!
Hep birlikte, üç kez, bağırarak yazınız
8. Kurşun kalemle de olabilir
1. Atlasları getirin! Tarih atlaslarını!
En geniş zamanlı bir şiir yazacağız
2. Harbi karşılık verecek ama herkes
Göğünde kuş uçurtmayan şu üç soruya
3. Bir, Yeryüzüne nasıl dağılmıştır
Tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar?
4. İki, Daha yavuz bir belge var mıdır ha
Gerçeği ararken parçalanmayı göze almış yüzlerden?
5. Üç, Boğaziçi bir İstanbul ırmağıdır
Nice akar huruc alessutanlarda bayraksız davulsuz?
6. Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız
Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yoluk
7. Çocuklar ile bile muhbirler! ve bütün ahali!
Hep birlikte, üç kez, bağırarak yazınız
8. Kurşun kalemle de olabilir
Yort Savul!
Ece Ayhan
Ece Ayhan
Yorumlar